Trablusgarp savaşı başladığında Osmanlı'nın bölgeye gidecek hali yoktur. Bir avuç subay, kendilerinden 10 kat fazla kuvvete karşı savaşmak üzere karayoluyla ve gizlice bölgeye koşmaya karar verirler. Binbaşı Mustafa Kemal de çocukluk arkadaşları Nuri ve Fuat'la birlikte yola koyulur. Harbiye Nezareti, "Yakalanırsanız ‘Hükûmetin bilgisi dışında seyahat ediyoruz' diyeceksiniz” diye tembihlemiştir.
“Şerif” takma adıyla, bir gazeteci kimliğiyle gider oraya gider. Yolda hastalanır. 15 gün İskenderiye'de yatar. Kasım sonu önce trenle Mısır'a girerler. Çölü aşmak için bir süre atla, 8 gün deve sırtında seyahat ederler. Develerin yükü artınca yaya yürürler.
Geceleri çadırda kalıyorlardır. Mustafa Kemal fasulye ayıklıyor, Fuat pişiriyordur. Susuz, ağaçsız Mısır çölünü, rüyalarında Rumeli'yi görerek aşarlar. Son tren istasyonunda Mısırlı bir subay kimlik kontrolü yapar. Arap kılığına bürünmüşlerdir, ama mavi gözleri Mustafa Kemal'i ele veriyordur. Yakalanacaklarını anlayınca, kimliğini açıklar; Mısırlı'nın dini duygularına hitap eder: "Gâvurlara karşı kutsal cihada katılmaya gidiyoruz" der. Sınırı böyle geçerler. Üniformalarını giyerler; silahlarını gizledikleri yerlerden çıkarıp savaşa katılırlar.
Bir avuç gönüllü, şimdi Kuzey Afrika'daki son vatan toprağını savunacaklardır. Fuat Bulca savaşın en kritik gününü Cemal Kutay'a şöyle anlatmıştır: "Biz harabeler içinde mücadeleye devam ederken Mustafa Kemal'in yanındaki az sayıda arkadaşı ile Kasr-ı Harun'un merkez binasına kadar ilerlediği ve buraya daldığı görüldü."
"İşte bu sırada gökyüzünde bir gürültü duydum. İki İtalyan hücum uçağı çok alçaktan uçuyor ve bizim arkamıza saldırarak bombalarını koyuveriyordu. (...) Mustafa Kemal'in yanına vardığımda onun yüzünü tanınmaz bir halde buldum. Bir elinde kılıcı vardı, diğer elinde mendili gözünü kapatıyordu. Yaralandığını zannettim. Hayır, yaralı değildi. Fakat harabeler arasında yıkılan bir sütundan fırlayan kireçli bir taş parçası şiddetle gözüne çarpmıştı. Sönmüş kireç olmasına rağmen, bir kısmı göze nüfuz etmişti."
İşte bu taarruz esnasında İtalyan uçaklarının bombardımanı nedeniyle Mustafa Kemal'in gözü zarar görür.
Ocak 1912'deki baskından sonra Mustafa Kemal, Derne'de hastaneye yatırılır. Gözü kanlıdır. Ateşi vardır. İlk müdahalenin ardından Selanik'e dönmesi tavsiyesi edilir ama dinlemez. Bir ay kadar hastanede yatar. Derne Komutanlığı'na atanınca iyileşmeden kalkıp savaşa katılır. Ancak hastalığı nükseder. 15 gün yataktan kalkamaz. Gözlerini açamayacak haldedir. Zarar gören gözü görmüyordur. "Zamanla açılır" diyen doktorlara inanmaz. 24 Ekim 1912 günü Derne'den ayrılır. Mısır ve Romanya üzerinden İstanbul'a döner. Kasımda Viyana'ya gidip, tanınmış bir göz hekimine muayene olur. İşte Atatürk'ün gözündeki hafif şehlalık Trablusgarp harbinde gösterdiği bu kahramanlıktan ötürüdür.
Ocak 1912'deki baskından sonra Mustafa Kemal, Derne'de hastaneye yatırılır. Gözü kanlıdır. Ateşi vardır. İlk müdahalenin ardından Selanik'e dönmesi tavsiyesi edilir ama dinlemez. Bir ay kadar hastanede yatar. Derne Komutanlığı'na atanınca iyileşmeden kalkıp savaşa katılır. Ancak hastalığı nükseder. 15 gün yataktan kalkamaz. Gözlerini açamayacak haldedir. Zarar gören gözü görmüyordur. "Zamanla açılır" diyen doktorlara inanmaz. 24 Ekim 1912 günü Derne'den ayrılır. Mısır ve Romanya üzerinden İstanbul'a döner. Kasımda Viyana'ya gidip, tanınmış bir göz hekimine muayene olur. İşte Atatürk'ün gözündeki hafif şehlalık Trablusgarp harbinde gösterdiği bu kahramanlıktan ötürüdür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder