İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

29 Ekim 2010 Cuma

Cumhuriyetin Devraldığı Miras ve Kurtuluş Savaşının her iki cephesindekilerin akıbetleri*



Cumhuriyetin devraldığı miras:
13 milyon nüfus, ilkel bir tarım, sıfıra yakın sanayi, madenlerin büyük çoğunluğu, limanlar ve var olan demiryolları yabancı şirketlerin yönetiminde.
153 ortaokul ve lise, sadece bir üniversite var. Halkın yalnız % 7'si okur-yazar, bu oran kadınlarda % 1 bile değil. Ortaokullarda 543, liselerde sadece 230 kız öğrenci okuyor.
Ekonomik bakımdan yarı-sömürge. Kişi başına gelir 4 lira, kişi başına ortalama kamu harcaması 50 kuruş. Alt yapı her alanda yetersiz. Bilim hayatı ve düşüncesi yok sayılacak düzeyde.
Anadolu araştırmayan, nakilci ve yetersiz medreselerin elinde. Her yanda tarikatler, tekkeler, dergâhlar. Yasalar çağın gereklerinin gerisinde.
Kadınların ilke olarak toplumsal hayatları ve hiçbir hakları yok. Kadınların da bir gün erkekler gibi doktor, mühendis, avukat, belediye başkanı, milletvekili, bakan olabileceklerini hayal etmek bile zor. Ne seçme hakları bulunuyor, ne seçilme. Kısacası vatandaş sayılmıyorlar.
Ülke neredeyse bütünüyle ve pek çok alanda ortaçağı yaşıyor.

3 Mart 1924, Halifelik ve Din Işleri Bakanlığı kaldırıldı, Tevhid-i Tedrisat (eğitimin birleştirilmesi) yasası kabul edildi, Diyanet Işleri Başkanlığı kuruldu.
Bu çok önemli iki devrimi, çağın gereklerine uygun 'yeni insan' yetiştirmeyi, akıla ve bilime öncelik vermeyi, Anadolu aydınlanmasını gerçekleştirmeyi amaçlayan devrimler izleyecektir.
Maddi kalkınma ile sosyal, kültürel kalkınma da birlikte yürütülür.
Atatürk rahmetli olduğu zaman Türkiye demir-çelik ve milli savunma sanayiini kurmuştu, uçak ve denizaltı yapabiliyordu. Limanlar ve demiryolları millileştirilmiş, 3.000 km. yeni demiryolu yapılmıştı. Son 15 yılın ortalama kalkınma hızı % 10'dur.
Halkevleri ve Millet Mektepleri açılmış, üniversite reformu yapılmış, çağdaş yasalar yürürlüğe girmiştir. Yeni devlet kadınlara olan borcunu ödemiş, kadınlar, erkeklerle eşit haklara kavuşmuştur.
Batı düşünürleri bu hızlı, görkemli gelişimi Türk Mucizesi diye nitelemişlerdir.
Kurtuluş Savaşı'na emeği geçenler, barış zamanında da cumhuriyete kanat gererler, çok önemli işler başarırlar.

Ne oldular?
Kâzım Özalp TBMM Başkanı;
Hasan Saka, Dr. Refik Saydam ve Recep Peker Başbakan;
M. Necati, Vasıf Çınar, Alb (Org.) Cemil Cahit Toydemir, Bnb. Saffet Arıkan, Yzb. C. Kerim Incedayı, Yzb. Şükrü Sükmensçer, Milletvekili ve Bakan;
Abdurrahman Nafiz Gürman, Kâzım Orbay, Salih Omurtak, Nurettin Baransel, Orgeneral ve Genelkurmay Başkanı;
Ali Cemal Bardakçı, I. Ethem Akıncı, Kâzım Inanç, Kâzım Dirik Vali;
Korg. Yakup Şevki Subaşı, Tümg. Kâzım Karabekir, Tuğg. Asım Gündüz, Tuğg. Fahrettin Altay, Tuğg. Izzettin Çalışlar, Tuğg. Kemalettin Sami Gökçen, Yb. Sabit Noyon, Bnb. Cemil Taner, Yzb. Hasan Atakan, Yzb. Asım Tınaztepe, Yzb. Şahap Gürler Orgeneral;
Tuğg. Selahattin Adil, Alb. Şükrü Naili Gökberk, Alb. Nazmi Solok, Alb. Ali Hikmet Ayerdem, Alb. Naci Eldeniz, Yb. Baki Vandemir, Yb. Ahmet Derviş, Yb. Halis Bıyıktay, Yb. Kenan Dalbaşar, Bnb. Ekrem Baydar, Üstğm. Fevzi Uçaner Orgeneral;
R. Eşref Ünaydın, Y. Kadri Karaosmanoğlu Elçi ve Milletvekili;
F. Rıfkı Atay, Tümg. Nurettin Paşa, Tümg. Halit Karsıalan, Alb. Halit Akmansu, Yzb. Mahmut Soydan Milletvekili;
Bnb. Tevfik Bıyıklıoğlu, Hikmet Bayur Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri;
Fethi Okyar Milletvekili, Bakan, Başbakan;
Hüsrev Gerede Elçi;
Yb. Eyüp Durukan Tümgeneral ve Askeri Fabrikalar Genel Müdürü oldular.

Tümgeneral Halit Karsıalan, 1925'te kaza kurşunu ile Meclis'te vurularak öldü.
Binbaşı Fazıl, 1923'te bir gösteri sırasında düşerek şehit oldu.
Parti Pehlivan Ağa (asıl adı Mehmet Başkak), köyüne çekildi, 1941'de öldü.
Padişah Vahidettin (1861-1926), saltanatın kaldırılması üzerine bir mektupla General Harington'a başvurarak, Istanbul'dan ayrılmak istediğini bildirdi, 17 Kasım 1922'de Ingilizlere sığındı, Malta'ya götürüldü. Italya'nın San Remo kentinde öldü.
Veliaht Abdülmecit (1868-1943), Vahidettin'in kaçışı üzerine Halife seçildi, 1924'te halifeliğin ilgası üzerine yurt dışına çıkarıldı, halifeliğinin sürdüğünü iddia etti ama kimse ciddiye almadı, Paris'te öldü.
Damat Ferit 6 Ekim 1923'te Fransa'da Nice kentinde öldü.
Tevfik Paşa, Ahmet (1845-1936), son Osmanlı sadrazamı, istifasını verip Istanbul'da evine çekildi, saygı gördü, askeri törenle gömüldü.
Ahmet Izzet Paşa, Furga. (1864-1937), o da Tevfik Paşa gibi evine çekildi.
Son Sadrazamlar adlı eserin 4. cildinde anıları var.
Ali Kemal milliciler tarafından yakalanıp yargılanmak üzere Izmit'e kaçırıldı.
Izmit'te Nurettin Paşa'nın etkisiyle linç edildi (Kasım 1922).
Vahidettin ve Damat Ferit'in çevresinde toplanarak Milli Mücadele'yi söndürmek için çalışanlar, casusluk yapanlar, zafer üzerine Türkiye'den kaçtılar. Türkiye bu hain ve gafillerden 150'sini vatandaşlıktan attı. Bunların arasında eski Şeyhülislam M. Sabri, Eski Adalet Nazırı Ali Rüştü, Rıza Tevfik, Hürriyet ve İtilaf Partisi Başkanı Albay Sadık, Çerkez Ethem, Sait Molla, Refik Halit Karay gibi kişiler vardır. 150'likler 1938'de affedildiler.
Topal Osman Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey'i 27.3.1922 günü Ankara'da öldürdü, kendi de öldü.
Eski Rize Millletvekili Ziya Hurşit, Atatürk'ün arkadaşı Albay Ayıcı Arif, eski Trabzon Milletvekili Hafız Mehmet, 1926'da Izmir suikastıyla ilgili görülerek idam edilirler.
Dr. Nâzım ve Ardahan Milletvekili Hilmi Bey de 'Ittihatçılar sorunu' ile ilgili görülerek Ankara'da idam edileceklerdir.
Başlıca muhalifler aday gösterilmedikleri için ikinci dönemde TBMM'de yer almadılar.
Lloyd George, David (1863-1945): Türkiye'ye karşı izlediği savaşçı politika saygınlığını örselediği gibi koalisyon ortağı ile olan anlaşmazlığını da derinleştirdi, 1922 Ekiminde Başbakanlıktan istifa etti, bir daha iktidara gelemedi. 1943'te Miss Frances Stevenson'la evlendi.
Lord Curzon, George Nathaniel (1859-1925): Lozan görüşmelerinin birinci döneminde Ingiltere'yi temsil etti, sonra yerini Sir Harold Rumbold'a bıraktı. 1924'te yeni Başbakan Baldwin Lord Curzon'un yerine Dışişleri Bakanlığına Chamberlain'ı getirdi, bakanlık ve başbakanlık umutları sona erdi.
General Harington, orgeneralliğe yükseldi ama mareşal yapılmadı. Buna Çanakkale olayı sırasındaki emre itaatsizliğinin sebep olduğu söylendi. Son olarak Cebelitarık'ta vali ve komutandı. 1940 yılında öldü.
Kral Kostantin tahtını bırakmasından dört ay sonra ocak 1923'te Palermo'da öldü.
Protopapadakis, Gunaris, Teotokis, Baltaciz, Stratos ve General Hacianesti, Yunanlıların 'büyük felaket' adını taktığı yenilgiden sorumlu görülerek 28 Kasım 1922'de birarada kurşuna dizildiler.
General Papulas da 1935'te bir hükümet darbesi girişimine katıldığı için kurşuna dizildi.
General Andreas, Ingiliz yardımıyla Yunanistan'dan Ingiltere'ye kaçırıldı.
Venizelos, Elefterios (1864-1936), Lozan'da Yunanistan'ı temsil etti, 1924'Te yeniden Başbakan oldu, ayrıldı, 1928'de büyük çoğunlukla seçimi kazandı, bu kez barışçı politika izledi, 1930'da Ankara'ya geldi, 1932 seçimini kaybetti, 1935'te yine Yunanistan'dan ayrılıp Paris'e gitti, orada öldü.

Milli Mücadeleye hainlikleri ya da gafletleri nedeniyle karşı çıkanların büyük bölümü Cumhuriyeti benimsemiş, Osmanlı Devleti'nin külünden tam bağımsız, yepyeni bir devlet çıkaran Atatürk'e saygı ve minnet duymuşlardır.
Yurtdışına kaçanların bir bölümü kinlerini, hainliklerini sürdürdüler, Cumhuriyet'e karşı çeteler, cepheler kurdular, gazeteler çıkardılar, yalan ve iftira dolu kitaplar yayımladılar.
Memlekette kalanlar susup yeraltına çekildiler. Fırsat kolladılar. Cumhuriyet'i yıkabilmenin ön şartının Atatürk saygısını, sevgisini yok etmek, Milli Mücadele'yi küçültmek, önemsememek, benimsememek olduğunu düşündüler.
Bu amaçla, Atatürk ve Milli Mücadele karşıtı, baştan sona yalanlarla, iftiralarla, saptırma ve çarpıtmalarla dolu, cahilce, insafsızca yazılar, kitaplar yayımladılar. genç insanların kulaklarına bu yalanları, iftiraları fısıldadılar, saptırma ve çarpıtmaları gerçekmiş gibi benimsetmeye çabaladılar.
Bugün Türk gençliği biri ötekine benzemeyen iki tarihe inanıyor:
Biri bu romanın esas aldığı, sağlıklı ve dürüst belgelere dayalı, hepimize gurur veren gerçek tarih..
Öteki Cumhuriyeti yıkmak için çabalayanların uydurdukları, yalanlarla dolanlarla dolu, sahte tarih.
Bir süre önce söyleyip yazdıkları kimi gülünç, kimi insanı utandıran yalanları toplayıp gerçekleri belgelerle açıklayan bir kitap yazmıştım: Vahidettin, M. Kemal ve Milli Mücadele.
Cevap veremediler. Gazete ve dergilerde bu tür yalanların da arkası kesildi. Çünkü belgelere, kanıtlara, ciddi tanıklara karşı yalanı savunmak mümkün değildir. Ama kulaklarınıza yalan fısıldamaya devam edenler varsa, var olduklarını sanıyorum, adını verdiğim kitaba bir göz atmanızı ve doğruyu öğrenmenizi dilerim. Yalanın yoldaşı ve savunucusu olmayın.

Sevgili gençler!
Istiklal Savaşı, dünyadaki en meşru, en ahlaklı, en haklı, en kutsal savaşlardan biridir. Emperyalizmi ve yamaklarını dize getiren, bir enkazdan yepyeni, çağdaş bir devlet kurmayı başaran atalarınızla gurur duyun, şehit ve gazi atalarınızın onurunu yalancılara çiğnetmeyin.
Sevgilerle.

*Turgut Özakman, Nisan 2005

1 yorum:

  1. CUMHURİYETİN KIYMETİNİ BİLMEK...

    Kayseri eşrafından tornacı Hacı Ahmet Hamdi efendinin oğlu Abdullah Bey, Windsor hanedanının varisi, Kral 6'ncı George'un kızı, Birleşik Krallık hükümdarı,
    İngiltere Kraliçesi 2'nci Elizabeth Alexandra Mary ile birlikteydi.

    Rize Güneysulu taka kaptanı Ahmet reisin Kasımpaşalı oğlu Tayyip Bey ise, Yunan Kralı 1'inci George'un torunu,

    veliaht Galler Prensi'nin babası,
    Greenwich Baronu ve Edinburgh Dükü,
    Prens Philip Mountbatten ile sohbet etti.
    Atatürk işte budur.

    Devrimlerine savaş açılan Mustafa Kemal, meraklılarının öve öve bitiremediği saltanatı kovmasaydı...

    Abdullah ve Tayyip beyler, ofis olarak kullandıkları Dolmabahçe Sarayı'nda bahçıvan bile olamazlardı...

    Çünkü, bahçıvanlık makamı bile babadan oğula geçiyordu.

    Bugün hala "smokin caiz mi, değil mi" diye tartışmayı marifet sayan "gardrop edebiyatı" meraklıları hala farkında değil misiniz?

    Mustafa Kemal, Batı standartlarını aşan bir vizyonla, Anadolu insanının önünü açmış; tornacı çocuklarına, taka reisi çocuklarına "fırsat eşitliği" sağlamış olmasaydı, Eminönü esnafı Ahmet Bey'in kızı "first lady" Hayrünnisa Gül, balkabağının faytona dönüştüğü "peri masalı"nı andıran gecede, Kraliçe'yle sohbet edebilir miydi?

    Ama yenilmez armadasıyla Çanakkale'yi geçemeyen İngiltere'nin Queen Elizabeth'i, hayranlığını özetleyen şu kelimeleri yazdı Anafartalar Kahramanı'nın özel defterine:

    "Mustafa Kemal'e saygılarımı sunmak benim için büyük onurdur."

    Başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere tüm Cumhuriyet kahramanları huzurunda tazim, minnet ve derin bir saygı ile eğilirken, en büyük bayram tüm kıymetini bilenlere kutlu olsun...

    YanıtlaSil