İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

10 Mart 2020 Salı

6 subat 1923, Balikesir, calikusu

KADINLAR GÜNÜ VE EDİRNELİ İKİ ÇALI KUŞU. 🇹🇷️ Her şey Atatürk ve eşi Latife Hanım'ın 6 Şubat 1923 tarihinde Balıkesir, Balya ilçesi Akbaşlar köyünde bir mola vermesi ile başlar. Köylüler ile kır kahvesinde sohbet eden Gazi mekteplerin eğitimin öneminden bahseder. Eşi Latife Hanım da ; "Kemal, mektep bu oturduğumuz yerde yapılsın" diyerek okulun yerini belirler. Akbaş Köyü ileri gelenlerinden Ahmet Akbaş, Gazi Mustafa Kemal ve eşinin köyden ayrılmalarının ardından işe girişir.Akbaş köylülerinin gayreti ve katkıları ile 1929 yılında "Akbaş Köyü İlkokulu" olarak eğitim ve öğretime açılır. Öğretmen olarak Balıkesir'den İlyas Faruk Bey gönderilir. Ancak köy halkı öğretmenin erkek olması nedeniyle kız çocuklarını okula göndermekten imtina edince, 1936 yılında Edirne'den Necmiye Önder ve İffet Türközü adlarında iki genç hanım öğretmen olarak atanır. Köy tarihinde ''Kızlar'' olarak anılan iki genç kadının göreve başlaması ve köy halkınca sevilmesiyle, kız-erkek ayrımı yapılmadan tüm çocuklar okula başlar.  

9 Mart 2020 Pazartesi

20 kasim 1918, pera palas, sir William Birdwood

TOPAL BACAKLI MAREŞAL Siyah beyaz fotoğrafa bir bakın önce.. Bir cenaze töreni yapılıyor. Tabloya bakılırsa önemli biri olmalı. Balkonda ise tabutta yatanı selamlayan bir asker var. Kıyafetine bakılırsa Türk değil gibi. Ama yüksek rütbeli bir asker olduğu belli. Hadi gelin bu adamın hikayesine kulak verelim. Bu adamın duygu dolu ibretlik hikayesine.. 

Gördüğünüz kişi Sir William Birdwood. Çanakkale savaşında Anzak Orduları Başkomutanı. Asker ve donanım açısından daha üstün olmalarına rağmen Atatürk’e üç kere yenilir savaşta, bacağı da sakatlanır ama buna rağmen onun dehasına ve kişiliğine karşı büyük hayranlığı vardır. Bu hayranlık savaş sonrasında da devam eder. 1935 yılında Mareşal olur son görevi “Hindistan Ordusu Başkomutanlığı”dır. Atatürk hayranlığı ve sevgisi hala sıcaklığını korumaktadır. Atatürk öldüğünde de rahatsızlığına ve emekli olmasına rağmen İngiltere adına cenaze törenine katılmak için talepte bulunur. Talebi kabul edilince İstanbul’a gelir. Bacağını sürükleye sürükleye tabutunun ardında yürür. Ankara’daki törende artık ayağı incinmiş ayakta zor durmaktadır. Halkevi binası balkonuna çıkarırlar.. Geçici kabrine götürülecek olan tabutun geçişi sırasında kılıcından destek alarak ayağa kalkar elindeki asayı kaldırarak selamlar onu. Bu sırada artık duygularını kontrol edemeyerek ağlamaktadır. Tören sonrasında hemen ayrılmaz birkaç gün daha kalır Ankara’da. Bir gün etrafında Türk yetkililerin de olduğu bir ortamda cebinden bir kalem ve üzerinde kroki olan bir kağıt çıkararak masaya koyar, şu anıyı anlatır onlara: Tarih

20 Kasım 1918 (Bir kaynağa göre 16 Kasım) Birdwood karargahı ile Pera Palas oteline yerleşmiştir. Mustafa Kemal’in de otelde bir dairesi olduğunu bilen Birdwood onunla görüşmek ister. Bunun için kendisine refakat subayı olarak verilmiş olan sporcu Sedat Rıza Bey’i araya sokar. -“Buyursunlar” der Mustafa Kemal. İki general karşı karşıyadır. Birdwood çok saygılıdır. Mustafa Kemal Paşa’nın yanında Rasim Ferit Bey de vardır. Hoşbeşten sonra Birdwood, iki yıldır kafasını kemiren “bizi nasıl yendi?” sorusunun yanıtını almak ister: -“Sayın komutan bizi nasıl yendiniz?” Mustafa Kemal’den bir başkası, dünya savaş tarihinde benzerine az rastlanır bu başarısından böbürlene bilirdi. Oysa o, -tıpkı Trikopis’e davrandığı gibi - yenilginin ezilmişliği altındaki bu general’in onurunu korur. “-Sizin de, bizim de tarih dergilerimiz var”, der; tarih yazar. Birdwood ricasını yineler: -“Ekselans, sizin ağzınızdan dinlemek istiyorum. Lütfediniz.” Mustafa Kemal, yanındaki Rasim Ferit Bey’den kağıt kalem ister; o da bir parça kağıt ile altın muhafazalı kurşun kalemini uzatır. Mustafa Kemal bir kroki çizer, kağıt üzerindeki yerlerini işaret ederek; -“Su tarihte karaya çıktınız, der; filanca saate kadar şurada durdunuz. Biz de şu hattaydık. Her şey sizin lehinizdeydi. Niçin çizgide durdunuz ve niçin ilerlemediniz?” -“Askerlerimiz çok yorulmuştu, diye yanıtlar Birdwood.” Mustafa Kemal bu kez de Conkbayırı krokisini çizer: -“Siz filanca gün şu yöne hareket ettiniz, şu durumu aldınız; niçin ilerlemediniz?” -“Biz ilerledikçe arkadan su yetişmedi. Askerlerimiz susuz kaldı ve durdu.” Atalarımız yaralıya kurşun atılmaz der. Mustafa Kemal’de Türk soyluluk ve erdemini şu esprisiyle dile getirir: -“Görüyorsunuz ya ben bir şey yapmadım. Önce yorgunluk, sonra susuzluk durdurdu ordunuzu.” Birdwood ayağa kalkar, Mustafa Kemal’i kucaklar: -“Sizin gibi kahraman ve yüksek karakterli bir asker tanımadım.” dedikten sonra krokiyi ve kalemi işaret ederek: -"İzin verir misiniz" der; "bu kroki ve kalemi değerli bir hatıra olarak saklayayım.” Ve saklar. Cenaze törenine gelirken de yanında getirmiştir.

 NOT: Ne denir ki.. Düşmanlarının bile sevdiği, değerini takdir ettiği, hayranlık duyduğu bir adam. Günahıyla sevabıyla ülkenin kurucusu. Çok daha fazlası olmalı elbet ama sakat bacağıyla acı çeke çeke onun tabutunun arkasından yürüyen şu adamın gösterdiği saygıyı gösteremeyen ve yetmezmiş gibi bilir bilmez hakkında atıp tutan, hakaretler eden insanlarımız var. Vefa bir semt ismi miydi sadece İstanbul’da? Prof. Dr. Utkan Kocatürk

1 Mart 2020 Pazar

15 mart 1923, Adana, Savas

"Behemehal şu ve bu sebepler için milleti harbe sürüklemek taraftarı değilim. Harp zaruri ve hayatî olmalı. Hakiki kanaatim şudur: Milleti savaşa götürünce vicdanımda azap duymamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı 'ölmeyeceğiz' diye harbe girebiliriz. Lâkin milletin hayatı tehlikeye maruz kalmayınca, savaş bir cinayettir.”
 15 Mart 1923 Gazi Mustafa Kemal Paşa Kaynak: Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri. II. Cilt, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü yayınları: 1., Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1959, sayfa: 124. (Hakimiyeti Milliye gazetesi, – Mart 1923)

1915, Canakkale, Macit Ayral

1915, Anafartalar, Mustafa Kemal bir gün sipere girdiği zaman, duvarların üzerinde Kur’an-ı Kerim’den elle yazılmış ayetler ve Allah’ın büyük isimlerinin yazıldığı kağıtlar gördü. Bu güzel yazılar, askere yüksek moral ve güç veriyordu. Yarbay Mustafa Kemal, sayfaları dikkatle okurken birisinin önünde takılıp kaldı. ‘Bunu yazanı hemen bulup bana getirin’ dedi. Biraz sonra o yazıların sahibi karşısındaydı. ‘Buyurun komutanım, ben İstanbullu Macid’ dedi. Mustafa Kemal ise Ayral’a hemen siperden çıkmasını emredip, ‘Çık ve İstanbul’a dön, güzel yazı yazmaya devam et. Senin yerine siperlere girecek binlerce gönüllü Mehmetçik var, ama bu kadar güzel yazı yazabilen sanatçıyı bu millet çok az bulur’ dedi. Atatürk’ün o hassasiyeti ve emri olmasa, hattat Macid Ayral da belki Çanakkale şehitleri arasında meçhul bir asker olacak, dünyadan ayrılacak ve dünya bu müthiş hat ustasını tanıyamayacaktı.”