İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

6 Kasım 2014 Perşembe

1927, tek bir karar

“Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş, ömrü tamam olmuştu. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele bunun da taksimini teminle uğraşılmaktan ibaretti. Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükümet, bunlar hepsi anlamı kalmamış birtakım mânâsız sözlerden ibaretti. O halde ciddi ve hakiki karar ne olabilirdi? Bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da milli egemenliğe dayanan, kayıtsız ve şartsız müstakil yeni bir Türk devleti tesis etmek! İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu karar olmuştur.” 1927 (Nutuk I, s. 12)

2 Kasım 2014 Pazar

9 Eylül 1919

1916 - 1922 yılları arası Atatürk fotoğrafları
Rauf (ORBAY) Bey ile, Sivas, 4 Eylül 1919


Ben, yalnız vatanıma ve milletime böyle tarihî bir anda tamamıyla kendimi verebilmek amacıyla kutsal görevimden ayrılıp kendimi sine-i millete emanet ettim. Bunu yaparken milletimin sıradan bir üyesi olarak elimden gelen fedakârlığı göstermek kararlılığındaydım. Bu nedenle tamamıyla milletimin iradesine bağlıyım.”

24 Ekim 2014 Cuma

28 Ocak 1920, Misaki Milli

Birinci Madde: Osmanlı Devleti’nin özellikle Arap çoğunluğun yaşadığı ve 30 Ekim 1918 tarihli mütarekenin kabulünde düşman orduları işgali altında kalan kısımlarının geleceğinin, halkının serbestçe beyân edecekleri oylara uygun olarak tayin edilmesi gerekir. Sözü edilen mütareke hattının içinde ve dışında din, ırk ve ülkü birliği bakımlarından birbirlerine bağlı olan, karşılıklı saygı ve fedakârlık duyguları besleyen, ırk ve toplum ilişkileri ile çevrelerinin şartlarına saygı gösteren Osmanlı-İslam çoğunluğunun yerleşmiş bulunduğu kesimlerin tamamı, ister bir eylem ve ister bir hükümle olsun birbirlerinden ayrılamayacak bir bütündür.

İkinci Madde: Halkı özgürlüğe kavuşunca oylarıyla anavatana katılmış olan üç sancak (Kars, Ardahan ve Batum) için gerektiğinde yeniden halkın ser best oylarına müracaatı kabul ederiz.

Üçüncü Madde: Batı Trakya’nın Türkiye ile yapılacak barışa kadar ertelenen hukukî durumunun belirlenmesi işi de, halkının özgürce beyân edeceği oylara uygun şekilde yerine getirilmelidir.

Dördüncü Madde: İslam hilâfeti ile saltanatın merkezi ve Osmanlı hü kümetinin başkenti olan İstanbul şehri ile Marmara Denizi’nin güvenliği her türlü saldırıya karşı dokunulmaz olmalıdır. Bu esas mahfuz kalmak şartıyla Ak deniz ve Karadeniz Boğazları’nın dünya ticaretine ve ulaşımına açılması konusunda, bizimle birlikte diğer bütün ilgili devletlerin müteffiken verecekleri karar geçerlidir.

Beşinci Madde: İtilâf Devletleri ile düşmanları ve bazı ortakları arasında yapılan antlaşmaların esasları çerçevesinde, azınlıkların hakları kom şu memleketlerdeki Müslüman ahalinin de aynı haklardan istifade etmeleri ümidi içerisinde tarafımızca benimsenip güvence altına alınacaktır. 

Altıncı Madde: Millî ve iktisadî gelişmemizin imkânlarını elde etmek ve işlerin daha çağdaş ve muntazam bir yönetim ile yürütmesini başarabilmek için, her devlet gibi bizim de gelişmemizin şartlarının sağlanmasında tam bir özgürlüğe ve bağımsızlığa kavuşmamız, varlığımızın ve geleceğimizin ana ilkesidir. Bu sebeple siyasî, adlî, malî ve benzeri alanlarda gelişmemizi önleyici sınırlamalara (kapitülasyonlara) karşıyız. Belirlenecek borçlarımızın ödeme şartları da bu ilkelerle çelişmeyecektir. 28 Ocak 1336 (1920).

14 Ekim 2014 Salı

ABD'nin bağımsızlığını takiben Türk Milleti ile ilk kontak ve ilk anlaşmanın* ABD açısından önemi...


Treaty of Peace and Amity, signed at Algiers September 5, 1795 (21 Safar, A. H. 1210). Original in Turkish. Submitted to the Senate February 15, 1796. Resolution of advice and consent March 2, 1796. Ratified by the United States March 7, 1796. As to the ratification generally, see the notes. Proclaimed March 7, 1796.

ARTICLE 1st

From the date of the Present Treaty there shall subsist a firm and Sincere Peace and Amity between the President and Citizens of the United States of North America and Hassan Bashaw Dey of Algiers his Divan and Subjects the Vessels and Subjects of both Nations reciprocally treating each other with Civility Honor and Respect

ARTICLE YE 2d

All Vessels belonging to the Citizens of the United States of North America Shall be permitted to enter the Different ports of the Regency to trade with our Subjects or any other Persons residing within our Jurisdiction on paying the usual duties at our Custom-House that is paid by all nations at Peace with this Regency observing that all Goods disembarked and not Sold here shall be permitted to be reimbarked without paying any duty whatever either for disembarking or embarking all naval & Military Stores Such as Gun-Powder Lead Iron Plank Sulphur Timber for building far pitch Rosin Turpentine and any other Goods denominated Naval and Military Stores Shall be permitted to be Sold in this Regency without paying any duties whatever at the Custom House of this Regency.

ARTICLE 3d

The Vessels of both Nations shall pass each other without any impediment or Molestation and all Goods monies or Passengers of whatsoever Nation that may be on board of the Vessels belonging to either Party Shall be considered as inviolable and shall be allowed to pass unmolested.

ARTICLE 4th

All Ships of War belonging to this regency on meeting with Merchant Vessels belonging to Citizens of the United States shall be allowed to Visit them with two persons only beside the rowers these two only permitted to go on board said vessel without obtaining express leave from the commander of said Vessel who shall compare the Pass-port and immediately permit said Vessel to proceed on her Voyage unmolested All Ships of War belonging to the United States of North America on meeting with an Algerine Cruiser and Shall have seen her pass port and Certificate from the Consul of the United States of North America resident in this Regency shall be permittd to proceed on her cruise unmolested no Pass-port to be Issued to any Ships but such as are Absolutely the Property of Citizens of the United States and Eighteen Months Shall be the term allowed for furnishing the Ships of the United States with Pass-ports.

ARTICLE 5th

No Commander of any Cruiser belonging to this Regency shall be allowed to take any person of whatever Nation or denomination out of any Vessel belonging to the United States of North America in order to Examine them or under presence of making them confess any thing desired neither shall they inflict any corporal punishment or any way else molest them.

ARTICLE 6th

If any Vessel belonging to the United States of North America shall be Stranded on the Coast of this Regency they shall receive every possible Assistance from the Subjects of this Regency all goods saved from the wreck shall be Permitted to be Reimbarked on board of any other Vessel without Paying any Duties at the Custom House.

ARTICLE 7th

The Algerines are not on any presence whatever to give or Sell any Vessel of War to any Nation at War with the United States of North America or any Vessel capable of cruising to the detriment of the Commerce of the United States.

ARTICLE YE 8th

Any Citizen of the United States of North America having bought any Prize condemned by the Algerines shall not be again captured by the Cruisers of the Regency then at Sea altho they have not a Pass-Port a Certificate from the Consul resident being deemed Sufficient untill such time they can procure such Pass-Port.

ARTICLE YE 9th

If any of the Barbary States at War with the United States of North America shall capture any American Vessel & bring her into any of the Ports of this Regency they shall not be Permitted to sell her but Shall depart the Port on Procuring the Requisite Supplies of Provision.

ARTICLE YE 10th

Any Vessel belonging to the United States of North America, when at War with any other Nation shall be permitted to send their Prizes into the Ports of the Regency have leave to Dispose of them with out Paying any duties on Sale thereof All Vessels wanting Provisions or refreshments Shall be permitted to buy them at Market Price.

ARTICLE YE 11th

All Ships of War belonging to the United States of North America on Anchoring in the Ports of ye Regency shall receive the Usual presents of Provisions & Refreshments Gratis should any of the Slaves of this Regency make their Escape on board said Vessels they shall be immediately returned no excuse shall be made that they have hid themselves amongst the People and cannot be found or any other Equivocation.

ARTICLE YE 12th

No Citizen of ye United States of North America shall be Oblidged to Redeem any Slave against his Will even Should he be his Brother neither shall the owner of A Slave be forced to Sell him against his Will but All Such agreements must be made by Consent of Parties. Should Any American Citizen be taken on board an Enemy-Ship by the Cruisers of this Regency having a Regular pass-port Specifying they are Citizens of the United States they shall be immediately Sett at Liberty. on the Contrary they having no Passport they and their Property shall be considered lawfull Prize as this Regency Know their friends by their Passports.

ARTICLE YE 13th

Should any of the Citizens of the United States of North America Die within the Limits of this Regency the Dey & his Subjects shall not Interfere with the Property of the Deceased but it Shall be under the immediate Direction of the Consul unless otherwise disposed of by will Should their be no Consul, the Effects Shall be deposited in the hands of Some Person worthy of trust untill the Party Shall Appear who has a Right to demand them, when they Shall Render an Account of the Property neither Shall the Dey or Divan Give hinderence in the Execution of any Will that may Appear.

ARTICLE 14th

No Citizen of the United States of North America Shall be oblidged to purchase any Goods against his will but on the contrary shall be allowed to purchase whatever it Pleaseth him. the Consul of the United States of North America or any other Citizen shall not be answerable for debts contracted by any one of their own Nation unless previously they have Given a written Obligation so to do. Shou'd the Dey want to freight any American Vessel that may be in the Regency or Turkey said Vessel not being engaged, in consequence of the friendship subsisting between the two Nations he expects to have the preference given him on his paying the Same freight offered by any other Nation.

ARTICLE YE 15th

Any disputes or Suits at Law that may take Place between the Subjects of the Regency and the Citizens of the United States of North America Shall be decided by the Dey in person and no other, any disputes that may arise between the Citizens of the United States, Shall be decided by the Consul as they are in Such Cases not Subject to the Laws of this Regency.

ARTICLE YE 16th

Should any Citizen of the United States of North America Kill, wound or Strike a Subject of this Regency he Shall be punished in the Same manner as a Turk and not with more Severity should any Citizen of the United States of North America in the above predicament escape Prison the Consul Shall not become answerable for him.

ARTICLE YE 17th

The Consul of the United States of North America Shall have every personal Security given him and his houshold he Shall have Liberty to Exercise his Religion in his own House all Slaves of the Same Religion shall not be impeded in going to Said Consul's House at hours of Prayer the Consul shall have liberty & Personal Security given him to Travil where ever he pleases within the Regency. he Shall have free licence to go on board any Vessel Lying in our Roads when ever he Shall think fitt. the Consul Shall have leave to Appoint his own Drogaman & Broker.

ARTICLE YE 18th

Should a War break out between the two Nations the Consul of the United States of North America and all Citizens of Said States Shall have leave to Embark themselves and property unmolested on board of what Vessel or Vessels they Shall think Proper.

ARTICLE YE 19th

Should the Cruisers of Algiers capture any Vessel having Citizens of the United States of North America on board they having papers to Prove they are Really so they and their property Shall be immediately discharged and Shou'd the Vessels of the United States capture any Vessels of Nations at War with them having Subjects of this Regency on board they shall be treated in like Manner.

ARTICLE YE 20th

On a Vessel of War belonging to the United States of North America Anchoring in our Ports the Consul is to inform the Dey of her arrival and She shall be Saluted with twenty one Guns which she is to return in the Same Quanty or Number and the Dey will Send fresh Provisions on board as is Customary, Gratis.

ARTICLE YE 21st

The Consul of ye United States of North America shall not be required to Pay duty for any thing he brings from a foreign Country for the Use of his House & family.

ARTICLE YE 22d

Should any disturbance take place between the Citizens of ye United States & the Subjects of this Regency or break any Article of this Treaty War shall not be Declared immediately but every thing shall be Searched into regularly. the Party Injured shall be made Repairation.
On the 21st of ye Luna of Safer 1210 corrisponding with the 5th September 1795 Joseph Donaldson Junr on the Part of the United States of North America agreed with Hassan Bashaw Dey of Algiers to keep the Articles Contained in this Treaty Sacred and inviolable which we the Dey & Divan Promise to Observe on Consideration of the United States Paying annually the Value of twelve thousand Algerine Sequins (1) in Maritime Stores Should the United States forward a Larger Quantity the Over-Plus Shall be Paid for in Money by the Dey & Regency any Vessel that may be Captured from the Date of this Treaty of Peace & Amity shall immediately be deliver'd up on her Arrival in Algiers.
Sign'd VIZIR HASSAN BASHAW
JOSEPH DONALDSON Jun
To all to whom these Presents shall come or be made known.
Whereas the Underwritten David Humphreys hath been duly appointed Commissioner Plenipotentiary, by Letters Patent under the Signature of the President and Seal of the United States of America, dated the 30th of March 1795, for negotiating & concluding a Treaty of Peace with the Dey and Governors of Algiers; Whereas by Instructions given to him on the part of the Executive, dated the 28th of March & 4th of April 1795, he hath been farther authorized to employ Joseph Donaldson Junior on an Agency in the said business; whereas by a Writing under his hand and seal, dated the 218$ of May 1795' he did constitute & appoint Joseph Donaldson Junior Agent in the business aforesaid; and the said Joseph Donaldson Junior did, on the 5th of September 1795, agree with Hassan Bashaw Dey of Algiers, to keep the Articles of the preceding Treaty sacred and inviolable.
Now Know ye, that I David Humphreys, Commissioner Plenipotentiary aforesaid, do approve & conclude the said Treaty, and every article and clause therein contained, reserving the same nevertheless for the final Ratification of the President of the United States of America, by and with the advice and consent of the Senate of the said United States.
In testimony whereof I have signed the same with my hand and seal, at the City of Lisbon this 28th of November 1795.
[Seal] DAVID HUMPHREYS.
(1) Or $21,600.

1783 yılındaki bağımsızlıklarını takiben ABD bandıralı askeri gemiler uluslararası sularda kendi bayraklarıyla gezinmeye başlar. 
25 Temmuz 1785'te, Atlantik'te Cadiz açıklarında, ABD bandıralı ilk gemi Cezayir açıklarında Osmanlı korsanlarınca ele geçirilir. Bu gemi, Boston limanına bağlı, Kaptan Isaac Stevens'in idaresindeki Maria idi.

Daha sonra Philadelphia Limanına bağlı, Kaptan O’Brien’in Dauphin’i de Osmanlılarca yakalandı. 1793 Ekim ve Kasım aylarında tam 11 ABD gemisi Osmanlılar’ın eline geçmişti.
Akdeniz'de teröristerle savaştı denilen ABD gemileri kendilerine ait olmayan sularda gezinirken Osmanlılarca birbiri ardına yakalanınca, çareyi Osmanlı ile anlaşmakta buldu.
Amerikan Kongresi, 27 Mart 1794 tarihinde, Osmanlı denizcilerine karşı koyacak güçte savaş gemileri inşa edilmesi veya satın alınması için, Başkan George Washington'a 700.000 altına yakın harcama yetkisi verdi. George Washington, 5 Eylül 1795’te ABD Osmanlı Korsanları ile anlaşma yapmayı kabul ettiğini açıkladı. Osmanlılar ile yağılan bu tarihi anlaşma sayesinde, modern ABD donanmasının temelleri atılıyordu.
Bu anlaşmaya göre ABD, Cezayir’deki esirlerin iadesi ve gerek Atlantik’te, gerekse Akdeniz’de ABD sancağı taşıyan hiçbir tekneye dokunulmaması karşılığında, 642.000 altın ve yılda 12.000 Osmanlı altını(216.000 dolar) ödeyecekti.
ABD'YE VERGİ ÖDETTİREN İLK DEVLET OSMANLI

Dili Türkçe olan ve 22 maddeden oluşan anlaşmaya, Başkan George Washington ve Cezayir Berlerbeyi Hasan Dayı imza koydular.
Böylece ABD ilk kez bir devlet tarafından yıllık vergiye bağlanmış oldu.
Bu ABD’nin iki asrı aşan tarihinde, yabancı bir dille imzalanan tek anlaşma olduğu gibi, yabancı bir devlete vergi ödemeyi kabul eden tek Amerikan belgesidir…
Anlaşmadaa ABD yi temsilen Başkan, Osmanlı’yı temsilen Padişah ve hatta sadrazam bile değil, şimdiki Vali statüsünde olan Beylerbeyinin imzası bulunuyordu. Bu tarihi vesikayı, devletleri adına imza eden görevliler, ABD adına Başkan George Washington ve Osmanlı adına  Cezayir Beylerbeyi Hasan Paşa idi.  
1795 tarihli Osmanlı eyaleti Cezayir ile ABD arasındaki barış anlaşmasının muhtevası 
5 Eylül 1795 (21 Sefer 1210) Tarihli Osmanlı Eyaleti Cezair ile ABD Arasındaki Dostluk ve Barış Anlaşması 22 Madde halinde Türkçe (Osmanlıca) olarak kaleme alınmış.
Tamamı 22 fasıl ve bir hatimeden mürekkep anlaşmaya göre ABD Cezair-i Garp Ocaklarına 12.000 altun vermeyi kabul ediyor.

Anlaşmanın özgün metninin ilk üç maddesi şöyle. Anlaşmanın tam metni Bilim ve Ütopya dergisinin Eylül 2006 tarihli sayısında yer alıyor. Sizlere bir fikir vermesi açısından ilk üç madde Osmanlıca oalrak şöyle:

1. Fasıl 

İbtida ki faslın kavi u kararı oldur ki işbu 1210 senesinde hala Merikan Ceziresi Eyaletlerine mutasarrıf dostumuz Cor-co Vaşinto (George Washington) her biri  zebti(?)nam Merika hakimi ile ocağımız Mahruse-i Cezair-i Garbta sahib-i devlet olan saadetlü Hasan Paşa (Cezayir Dayısı Hasan Paşa) -yesserellahü ma ye-zid vema yeşa- Hazretlerinin rey ve as-ker-i mansure Ağası ve kul kethüdası ve sair erbab-ı divan ve cümle asakir-i mansure ve canibinin reayaları ittifakıyla bu sulh ve selahımız ve metin ve muhkem olub sabit olmuştur. Ba'del yevm sulhü-müze muhalif ve mugayir ve fasid idicek bir söz kalmamış. Vesselam( Bu anlaşmanın her maddesi selam ile bitmektedir ki bunun anlamı barıştır)) Tahriren Fi 21 Safer, Sene 1210.

2. Fasıl İkinci faslın kavi u kararı oldur ki Merikan hakimi dostumuzun gemileri gerek büyük ve gerek küçük ve kezalik anların hükmünde olan reayasının gemileri mahruse-i Cezayir iskelesi veyahut taht hükmünde olan iskelelere varurlar ise adet-i kadim üzere rızklarından ötürü sattıklarında sair İngiliz ve Felemenk sevid bazerkanlarının vire geldüği ve anlara akdo-lunan gümriği 100 guruşta beş guruş gümrük alına. Ziyade taleb olunmaya. Ve bir dahi budur ki satılmayan rızkların yine gemiye koyup götürmek murad ettiklerinde bir kimesne anlardan bir şey talep itmeye. Ve mezkur iskelelerde bir kimesne anları incidüb alıkomalayalar. Vesselam. Tahriren fi 21 Safer 1210.

3. Fasıl 
Üçüncü faslın kavi u karan oldur ki Merikan hakimi dostumuzun gerek korsan ve gerek bazargan ve gerek Ceza-ir'in korsan ve bazargan gemileri ruy-i deryada birbirlerine rastgelüb buluştuklarında aramaktan ve birbirlerin incitmekten beri olup rivayet ve hürmet ile birbirlerinden yollarına gitmeden bir kimesneye mani olmaya. Ve biri dahi budur ki içlerinde herkangı cins olursa olsun yolcu oldukta rızkları ve malları ve eşyalarıyla her ne canibe giderler ise birbirin incidüb bir şeylerin almaya ve bir yere götürmeyeler ve eğtendürmeyeler ve hiçbir vecihle birbirlerine zarar u ziyan itmeyeler. Vesselam. Tahriren fi 21 Safer 1210.
***
Fakat tarihin şanlı sayfalarına bakarak övünmek kadar, yaşanan acziyetlere bakarak da ders almak da önemli.
ABD'yi vergi ödemeye mecbur bırakan tek güç olan Osmanlı Donanması ise kendisini yenilemeyi başaramayarak, bu tarihten sadece 33 sene sonra 20 Ekim 1827 yılındaki Navarin Deniz Savaşı'nda, "dünyanın ahşap gemili son donanması" olarak sulara gömülmekten kurtulamadı...

*HABER 7.com dan alıntıdır.

8 Ekim 2014 Çarşamba

18 Eylül 1922 Amerikadan Turkiye'ye bakis...


18 Eylül 1922 tarihli bir Amerikan gazetesinin İzmir'le ilgili ilk sayfası. 
Manşette "İzmir Gerçek Bir Cehennem" yazıyor. 
Yan tarafta, Amerikan gemilerinin kaçanları kurtarmaya çalıştığı anlatılıyor. 
Ortada "Askerleriyle İzmir'i geri alan Mustafa Kemal Paşa; 
Küçük Asya, İstanbul ve Trakya kendisine geri verilmezse adamlarını gönderip İstanbul'u alacağını duyurdu." yazıyor. 
Ve altta "İngilizler endişeli... Kemal, Trakya ile ilgili sert açıklamalarda bulundu, müttefiklerin uyarılarını elinin tersiyle itti." yazıyor.

7 Ekim 2014 Salı

Kurtulus savasi sonrasi isgal kuvvetleri donanmalarinin Izmir limanini nasil bosalttiginin hikayesi

Kurtuluş sonrası İngiliz Donanması'nın İzmir Limanı'nda kalmayı sürdürmesi Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı çok tedirgin etmekteydi. İngiliz Donanma Komutanı ziyaretine gelir. Gazi konukseverlik gösterir. Amiral, kendi yurttaşları ile azınlıkların durumlarını sorar. Gazi; suç işlemeyenlerin İzmir'de kendisi kadar güvende olacaklarını, suç işleyenlerin yargının önüne çıkacaklarını söyleyince konuşma gerginleşir.
Donanma komutanı der ki:
- Fakat Paşa Hazretleri, olağanüstü günler geçirdik. Yunan Ordusu'ndan yüreklenen alan bazı Rum ve Ermeniler şımarıklık yapmış olabilir. Bunlar, olağanüstü günlerin olaylarıdır. Hoş görülmesi gerekir. Eğer bu kimseler, halkın düşmanlığına bırakılacak olursa, bütün dünya size karşı ayağa kalkar!
Son tümceye kadar gülümsemekte olan Mustafa Kemal Paşa, amiral gözdağına kalkışınca sözünü bıçak gibi keser:
- Şu "Efendi Devlet" rolünü bir yana bırakınız Amiral! Uluslara da gözdağı vermekten vazgeçiniz! İngiltere ve müttefiklerinin (bağlaşıklarının) ayağa kalkıp kalkmayacağını düşünmem! Bunlar ülkemin iç işleridir; kimsenin bu işlere karışmasına izin vermem!
Amiralin yüzü kül gibi olur:
- İngiltere Hükümeti'nin uyrukdaşlarını her yerde koruma hakkı, devletler hukukunun güvencesi altındadır. Avrupa devletleriyle birlikte arkaladığımız Rum ve Ermenilerin güven içinde bulundurulmasını yalnızca rica ettik. Yoksa biz bu güvenliği sağlayacak güçteyiz...
İşte o zaman Mustafa Kemal Paşanın tepesi iyice atar:
- Arkaladığınız Yunan Ordusu'nun denizde yüzen leşlerini sanırım görmüş olmalısınız! Türk Ordusu düzeni sağlayacak güçte olduğu gibi, limanı boşaltacak güçtedir de... Donanmanızın en kısa sürede limanı terk etmesini istiyorum!
Amiral ne yapacağını şaşırır ve şöyle der:
- İngiltere'ye savaş mı açıyorsunuz?
Paşa burada son sözünü söyler:
- Savaş açmak mı? Siz yoksa Sevr Antlaşması'nın hala yürürlükte olduğunu mu sanıyorsunuz? Biz onu çoktan yırttık... Karşımda oturuşunuzu, sizi konuk saymama borçlusunuz! Bizim gözümüzde "barış antlaşması yapmamış" iki devletiz. Savaş hukuku yürürlüktedir. Gemilerinizi hemen kara sularımızdan çekmeniz konusunda sizi uyarıyorum!
Amiral kekeler:
- Affedersiniz!
Amiral odadan ayrılır.
Görüşmeden sonra İngiliz Hükümeti, Türk Hükümeti'ne uyarı verir. Komutana söylenenlerin yazı ile gerçeklenmesini ister... İstenen yapılır. Söylenenler yazılarak olduğu gibi gönderilir. Olay kentte de duyulur ve tedirginlik başlar. Ancak birkaç saat sonra İngiliz ve Fransızlar, kendi devletlerinin uyruğunda olanları gemilere bindirip sessizce çekip giderler.
Salih Bozok o anı şöyle anlatmaktadır:
"Verilen zaman bittiğinde, büyük İngiliz donanmasının uzaklaşmasını izledik. O ise, bakmıyordu bile..."
Kaynak: Hanri Benazus, Anılarla Atatürk'ün İzmir'i.
(Yaveri Salih Bozok'tan.)

5 Ekim 2014 Pazar

MKA'nin Zubeyde Hanim Hatirasi - Ölüm hilkatin en tabi kanunudur fakat böyle olmakla beraber, bazen en hazin tecelliler arzeder



Ölüm hilkatin en tabi kanunudur. Fakat böyle olmakla beraber, bazen en hazin tecelliler arzeder. Burada yatan validem, zulmün, cebrin, bütün milleti felaket uçurumuna götüren bir irade-i keyfiyenin kurbanı olmuştur. 

Abdülhamit devrinde idi. 1905 tarihinde mektepten henüs Erkân-ı Harb Yüzbaşısı olarak çıkmıştım. Hayata ilk hatyevi atıyordum. Fakat bu hatve, hayata değil, zindana tesadüf etti. Hakikaten bir gün beni aldılar ve idare-i müstebidenin zindanlarına koydular. 

Orada, aylarca kaldım. Validem bundan ancak mahpustan çıktıktan sonra haberdar olabildi. Ve derhal beni görmeye şitap etti. İstanbul'a geldi. Fakat orada kendisi ile ancak üç-beş gün görüşmek nasip oldu. 

Çünkü tekrar idare-i mütesbidenin hafiyeleri, casusları, cellatları ikametgahımızı sarmış ve beni alıp götürmüşlerdi. 

Validem ağlayarak arkamdan takip ediyordu. Beni menfama götürecek olan vapura bindirirken, benimle görüşmekden men edilen validem, gözyaşlarıyla Sirkeci rıhtımında elemler ve kederler içinde terkedilmiş bulunuyordu. 

Başka bir nokta daha Mütareke zamanında Anadolu'ya geçtiğim vakit, validemi mustarip bir halde İstanbul'da terke mecbur olmuştum. Yanımda kendisinin tefrik ettiği adamım vardı. Bunu Erzurum'dan İstanbul'a gönderdiğim zaman, validem bu adamın yalnız olarak geldiğinden haberdar olduğu dakikada, benim hakkımda Halife ve Padişah tarafından verilmiş olan idam kararının infaz edildiğini zanneylemiş ve bu zan kendisini felce düçar etmişti.

Ondan sonra, bütün mücadele seneleri, onun hayatını elem, ıstırap içinde geçirtmişti.

Gözyaşları ona gözlerini kaybettirdi. Nihayet pek yakın zamanda O'na kavuşabildim ki, o artık maddeten ölmüştü, yalnız manen yaşıyordu...

3 Ekim 2014 Cuma

25 Agustos 1922 aksami Baskomutan Afyonkarahisar'da


25 Ağustos 1922 akşamı Başkomutan, Afyonkarahisar'ın 20 km kadar güneyinde Şuhut kasabasında, bir köy evinin üst katında kurulmuş sofrada, bir petrol lâmbasının sönük ışığı altında, akşam yemeğini yemektedir; taarruz ertesi sabah başlayacaktır.

Yaver Muzaffer Bey, kendisine topçu cephane miktarı hakkında bilgi veriyor. Buna göre taarruzdan önce yapılacak toplu ve sürekli topçu ateşi, ancak üç dört saat devam ettirilecektir.

Gazi Mustafa Kemal yemeğini bitirdikten sonra, iki tarafın arazi üzerindeki durumlarını gösteren haritayı istiyor; genel durumu bir kere daha inceliyor. Yaverine Döğer mevkii ile Dumlupınar arasındaki mesafeyi ölçtürüyor. Elindeki kalemle bu noktaya birkaç kere vuruyor; ağzından şu cümleler dökülüyor:

-Döğer, döğer; fakat döğemeyeceklerdir.

Buradaki kuvvetleri hareketsiz kalmaya mahkûmdur. Ayağa kalkıyor, Muzaffer Beye:

- Hadi haritaları topla, hareket ediyoruz diyor.

Gece yarısı olmuştur; Başkomutan, şimdi Kocatepe'nin eteklerindeki çadırlı ordugâhta, konik bir çadırdadır; gecenin koyu sessizliği içinde, yalnız ordugâhın önünden akan küçük bir dereden hafif su şırıltıları duyuluyor...

Başkomutan, bir ara çadıra giren yaverine:

-Hazır mısınız? diye soruyor.

Olumlu cevap alınca doğruluyor, henüz bozulmamış olan portatif karyolasının üzerinden tabanca kemerini alıp kuşanıyor. Her günkü gibi tıraş olmuştur; eldivenleri elindedir, çadırdan çıkıyor...

Ortalık zifirî karanlık... Petrol ve mum fenerlerinin titrek ışıkları altında Kocatepe'ye doğru çıkmaya başlıyor; öne doğru fazla eğilerek yürüyor. Arazi, arızalı olduğu için ağır ağır ilerliyor...

Nihayet tepeye çıkmıştır; bütün karanlıkları delen gözleriyle ileriye bakıyor:

-Allah, Türk milletini ve ordusunu koruyacaktır! diye mırıldanıyor.

26 Ağustos 1922... Sabahın ilk ışıkları görünmüştür; Başkomutan tarassut (gözetleme) dürbününün başında, düşman tahkimatını seyrederken topçularımız ateşe başlıyor... Bu ateş, tahkimatı yer yer havaya uçurmaktadır... Fakat bir taraftan da tonlarca cephane su gibi akıp gitmektedir... Endişeye kapılanlar oluyor; bunu Başkomutan'a da söylüyorlar.

O, büyük bir soğukkanlılıkla:

-Tek mermi kalıncaya kadar ateşe devam edilecektir, emrini veriyor ve ekliyor: "Cephane ikmalini düşmandan yapacağız."

 Akşam olmak üzeredir... Dâhi komutan etrafına bakarak:

-Yarın öğleden sonra Afyon'da olacağız diyor. O anda herkes şüphe ve tereddütle birbirinin yüzüne bakıyor; fakat ertesi gün, yani 27 Ağustos günü öğleden sonra hep beraber Afyon'dadırlar.

28 ve 29 Ağustos günleri verilen emirlere göre, düşman kovalanmakta ve sıkıştırılmaktadır. Başkomutan da evvelce tasarladığı yerde, düşmana son darbeyi vurmak için hazırlanmaktadır.

Nihayet 30 Ağustos... Başkomutan otomobiline biniyor. Şimdi Zafertepe diye anılan yere doğru inme emrini veriyor.

Birinci Ordu Komutanı Nurettin Paşa:

-Paşam ateş hattına iniyorsunuz diyor.

Cevap veriyor:

-Siz burada kalınız!

Yoluna devam ediyor. Düşmanın top ateşi altında bulunan bir yere geliyor; oradan dürbünle düşmanın asıl kuvvetlerinin bulunduğu yerlere doğru ilerlemekte olan piyade birliklerimizin hareketini takip ediyor. Birdenbire, "Allah, Allah!.." sesleri yükseliyor. Askerlerimizin süngüleri batmak üzere bulunan güneşin kızıl ışıkları altında alev alev yanmaktadır; ölümü hiçe sayan kahramanlarımız, düşmanın üzerine ateşten bir çığ gibi iniyor.

O anda Büyük Komutan, elindeki sigarayı atıyor; ayağa kalkıyor. Siper içinde dimdik duruyor; bu, çok sevdiği, üzerlerine titrediği askerlerine karşı bir saygı duruşudur; gözleri nemlenmiştir.

Eliyle muharebe alanını göstererek bağırıyor: -Hacı Anesti, mağrur kumandan! Neredesin, gel de ordularını kurtar! (1)

Ertesi gün sabahın erken saatlerinde muharebe alanını dolaşıyor. Manzara çok hazindir; binlerce düşman cesedi... Birbirinin üzerine yıkılmış yüzlerce topçu hayvanı... Terk edilmiş toplar; cephaneler... Asil ruhlu Büyük İnsan, üzüntü duyuyor:

-Bu manzara insanlığı utandırabilir, fakat meşru müdafaamız için buna mecbur olduk. Türkler, başka milletlerin vatanında böyle bir harekete teşebbüs etmezler diyor.

Biraz ileride topların arasında yerde bir Yunan bayrağı görüyor; eliyle işaret ederek emrediyor:

-Bir milletin istiklâl alâmetidir (sembolüdür). Düşmanın da olsa ona hürmet etmek lâzımdır. Bayrağı yerden kaldırıp topun üzerine koyunuz.(2)

30 Ağustos'un gerçek anlamını ve önemini BüyükZafer'in ikinci yıl dönümünde (30Ağustos 1924) Dumlupınar'ın Çal tepesinde yapılan törende Atatürk'ün verdiği söylevde görürüz:

"... Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk devletinin, genç Türk Cumhuriyetin temeli burada tarsin olundu (kuvvetlendirildi), hayatıebediyesi (ebedî hayatı) burada tetviç olundu (taçlandırıldı). Bu sahada akan Türk kanları, bu semada pervaz eden (uçan) şehit ruhları devlet ve cumhuriyetimizin ebedî muhafızlarıdır." (3)

(1) Türklerin taarruz etmeyeceklerine inanmış olan Yunan Başkomutanı Hacı Anesti, izinli olarak geldiği İzmir'de gazetecilere: "Karşımda Mustafa Kemal diye birini göremedim." demiştir.
(2) Hasan Rıza Soyak, Atatürk'ten Hatıralar, Cilt:I, Yapı Kredi Bankası Yayınları, İstanbul, 1973, s. 134-136.
(3) Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Tarihî Nutku, Cumhuriyet Gazetesi Yayını, İstanbul, 1924, ss. 10,12:14; Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Sonbahar Seyahatleri, Matbuat Müdiriyeti Umumiyesi Yayını, İstanbul, 1925, s. 37:39